Bismillahirrahmanirrahim

Usul-ü dine şehadet ediyorum

Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur,  şehadet ederim ki, Muhammed O’nun resuldür ve şehadet ederim ki Ali bin Ebu Talip ve Onun evlatları olan on iki masum, imamlarımız ve Allah’ın hüccetleridir.

Şehadet ederim ki kıyamet haktır, Kur’an haktır, Cennet ve Cehennem haktır, sorgu sual haktır, mead, adalet, imamet ve nübüvvet haktır.

Allah’ım! Sana verdiğin nimetlerden dolayı şükrediyorum

Allah’ım! Beni asırdan asıra, zamandan zaman taşıdın ve benim öyle bir zamanda ortaya çıkmama izin verdin ki, Masumların zamanına yakın ve asrın en önemli velilerinden biri olan salih kul büyük Humeyni dönemini derk etmemi ve onun askeri olmamı sağladın. Eğer Muhammed Mustafa’nın sahabelerinden olma inayetine sahip olamasam da eğer Ali bin Ebu Talib’in ve masum ve mazlum evlatlarının döneminden mahrum olsam da, yine de beni onların izlediği ve kainatın ve dünyanın canı olan canlarını verdikleri yolda karar kıldın.

Allah’ım! Sana şükürler olsun ki, salih kul aziz Humeyni’den sonra büyük bir mazlum olan ve bugün, İslam’ın, Şia’nın, İran’ın ve İslam’ın siyasi dünyasının hekimi olan diğer bir salih kulun yani saygıdeğer Hamanei’nin (canım ona feda olsun) yolunda karar kıldın.

Allah’ım’ Sana şükürler olsun ki, beni en iyi kullarının yani mücahitlerin ve şehitlerin yanında karar kıldın ve onların cennet misali yanaklarını öpmeyi ve ilahi kokularını solumayı bana nasip ettin.

Allah’ım! Ey Aziz ve Kadir ve ey Rahman ve Rezzak, utanç ve şükürle alnımı huzuruna getiriyorum, sana şükürler olsun ki, beni Şii mektebinde Fatıma’yı Ether’in ve evlatlarının yolunda ve İslam’ın geçek kokusunun yolunda karar kıldın ve beni Ali bin Ebu Talip’in ve Fatım’yı Ether’in evlatları için göz yaşı dökmekle nasiplendirdin, bu, en yüksek ve değerli nimetlerinden ne büyük bir nimettir, bu, öyle bir nimettir ki onda nur ve maneviyat vardır, içinde huzur olan bir sabırsızlık, içinde nur ve maneviyat olan bir gamdır.

Allah’ım!Sana şükürler olsun ki, beni fakir ama dinine bağlı, Ehi Beyt’e aşık bir anne babayla nimetlendirdin ve beni pak yolda karar kıldın. Senden acizane onları cennette velilerinle mahşur etmeni ve ahirette onların huzurunu ve varlığını derk edenlerden olmayı nasip etmeni niyaz ediyorum.

Allah’ım! Senin affına ümidim var

Ey Aziz ve ey eşi benzeri olmayan Halik ve Hekim olan Allah! Elim ve yolculuk çantam boş, ben azıksız bir şekilde senin af ve keremine sığınarak sana geliyorum. Benim bir azığım yok, çünkü kerim olan birinin yanında fakirin azık getirmesine ne gerek var!

Senin ümidinle fazl ve kereminle doluyum, kendimle birlikte sana iki kapalı göz getirdim ve bütün kirliliklerin yanında onun serveti çok değerli bir zahiredir ve o, Fatıma’nın Hüseyinine dökülen göz yaşıdır, Ehli Beyt’e dökülen göz yaşıdır, mazlumu, yetimi, zalimin kuşatması altındaki mazlumu savunmak için dökülen göz yaşıdır.

Allah’ım! Ellerimde ne sunmak için ne de savunma gücüne sahip hiçbir şey yok ama ellerimde bir şey zahire ettim ve ona umut ediyorum ve o da bu ellerin her zaman sana yönelmesiydi. Onları sana doğru kaldırdığımda, onları yere, dizlerime koyduğumda, dinini savunmak için onlarla silah tuttuğumda, bunlar benim elimin serveti oldular ve ben bunları kabul etmiş olmanı umut ediyorum.

Allah’ım! Ayaklarım halsiz, takati yok. Cehennem köprüsünden geçecek cesareti yok. Normal bir köprüden geçerken bile ayaklarım titriyor, vay bana ve Sıratına ki, bir saç telinden bile daha ince ve kılıçtan ise daha keskin; ama titremeyeceğime ve kurtulacağıma dair bir umudum var. Ben bu ayaklarla senin haremine ayak bastım, evinin etrafında döndüm ve Hüseyin ve Abbas’ın türbelerinde yalın ayak dolandım ve bu ayakları büküp topladım ve dinini savunmak için onlarla koştum, düştüm kalktım, ağladım, ağlattım, güldüm, güldürdüm, bu düşme ve kalkmalara umut ediyorum ve bunların hürmetine onları bağışla.

Allah’ım! Başım, aklım, dudaklarım, kulaklarım, kalbim ve bütün uzuvlarımın hepsi, “Ya Erhamerrahimin” ismine umut ediyorlar, beni kabul et, pak olarak kabul et, Öyle kabul et ki seni görme liyakatine sahip olayım, seni görmekten başka bir şey istemiyorum, benim cennetim senin yanındır, Ya Allah!

Allah’ım! Arkadaşlarımın kervanından geride kaldım

Allah’ım ve ey Aziz!
Yıllardır kervanın gerisindeyim ve sürekli birilerini senin huzuruna yolcu ediyor ama kendim geride kalıyorum, ama sen biliyorsun onları asla unutmadım. Her zaman onları yad ediyorum, sadece zihnimde değil, kalbimde, gözümde, göz yaşlarımda ve ahımda yad ediyorum.

Azizim! Cismim zayıflıyor. Kırk yıl huzurunda durmuş birini kabul etmemen mümkün mü? Halikim, mahbubum, aşkım, her zaman tüm vücudumu aşkınla doldurmanı, hasretinle yakmanı ve öldürmeni istedim.

Azizim! Ben senin ümidinle kış, yaz şehirlerden şehirlere, çöllerden çöllere gidiyorum. Kerim, habip, senin keremine umut bağladım, sen biliyorsun, ben seni seviyorum. Senden başkasını istemediğimi biliyorsun. Beni kendine bağla.

Allah’ım! korku bütün bedenimi kapladı. Ben nefsimi yenecek güce sahip değilim, beni rezil etme. Beni, saygılarını vacip kıldığın kişilerin hürmetine, onların hürmetine bir zarar vermeden senin huzuruna gelen kafileye kat.

Mabudum, aşkım, maşukum, seni seviyorum. defalarca seni gördüm, seni hissettim, senden ayrı kalamam, yeter. Beni kabul et, ama sana layık bir şekilde.

Mücahit erkek ve kız kardeşlerime  hitaben

Dünyadaki sevgili mücahit kardeşlerim, ey başlarını Allah’a adayanlar ve canlarını avuçlarının içine alıp aşk pazarında satmaya hazır olanlar, inayet edin, İran İslam Cumhuriyeti, İslam’ın ve Şia’nın merkezidir.

Bugün Hüseyin bin Ali’nin üssü İran’dır. Bilin ki İran İslam Cumhuriyeti türbedir ve türbe kalırsa, diğer türbeler de kalacaktır. Eğer düşman bu türbeleri ortadan kaldırırsa, hiçbir türbe kalmayacaktır, ne İbrahim türbesi ne de Muhammedi türbe (s.a.v).

Kardeşlerim! İslam Dünyasının her zaman bir rehbere ihtiyacı vardır. Rehber, şer-i ve fıkhi olarak masuma bağlıdır. Dünyayı sarsan, İslam’ı yaşatan, Velyet-i Fakih’i bu ümmetin tek kurtuluş reçetesi olarak karar kılan en büyük alimin büyük Humeyni olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Bu yüzden dini olarak ona inanan siz Şiiler ve ona akli olarak inanan siz Sünniler, İslam’ı kurtarmak için her türlü ihtilafı bir kenara bırakmalısınız. Çadır, Peygamber’in çadırıdır. Dünyanın İslam Cumhuriyeti ile düşmanlığının asıl sebebi, bu çadırı yakmak ve yok etmek içindir. Vallahi, Vallahi, Vallahi, eğer bu çadır zarar görürse, Beyt’ullah, Medine’de Resulullah’n Mescidi, Necef, Kerbela, Kazımeyn, Samerra ve Meşhed de kalmayacak, Kur’an zarar görecektir.


Kız ve erkek kardeşlerim, annem ve babam ve kıymetlilerim!

İran İslam Cumhuriyeti bugün en görkemli dönemini yaşıyor. Düşmanın size nasıl baktığının, peygamberinize nasıl nasıl baktığının, düşmanın Allah’ın peygamberine ve evlatlarına nasıl davrandığının, ona nasıl iftiralar attığının, onun pak evlatlarına nasıl davrandığının önemli olmadığını bilin. Düşmanın hakaretleri, baskıları sizi tefrikaya düşürmesin.

Bilin ve biliyorsunuz ki, Humeyni’nin en önemli hüneri, İran’a önce İslam’ı getirmesi ve sonra İran’ı İslam’ın hizmetine sunmasıydı. Eğer İslam olmasaydı, bu halka İslam ruhu hakim olmasaydı, Saddam bir kurt gibi, Amerika kuduz bir köpek gibi bu ülkeye saldırırdı. Ama İmam’ın hüneri, önce İslam’ı getirmesi, Aşura ve Muharrem, Sefer ve Fatımiyye günlerini bu halka getirmesiydi. İnkılapta inkılap yaratanlar, bu nedenle her dönemde sizin için, İslam için İran halkı ve toprakları için binlerce can feda etmiş, en büyük maddi güçleri aşağılamıştır. 
Azizlerim, usul ve ilkelerde ihtilafa düşmeyin.

Şehitler hepimizin izzet ve haysiyetidir. Sadece bugün için değil, onlar her zaman Allah’ın engin denizine bağlanmıştır. Onları gözünüzde, kalbinizde ve dilinizde yüceltin. Aynı oldukları gibi. Çocuklarınızı onların isimleriyle ve resimleriyle tanıştırın. Hepinizin yetimleri olan şehit evlatlarına, edep ve saygıyla bakın. Onların eşlerine, anne ve babalarına saygı gösterin, çocuklarınızla ilgilendiğiniz gibi, onlarla da baba, anne, eş ve çocukların yokluğunda ilgilenin.
Bugün Veliy-i Fakih’in komutanı olduğu, sizi, mezhebinizi, İslam’ı ve ülkeyi koruyan Silahlı Kuvvetlerinize saygı gösterin. Silahlı kuvvetler, kendi evlerini korudukları gibi halkı, namusu ve toprakları korumalı edep ve saygı göstermelidir ve  İmam Ali’nin buyurduğu gibi halkın izzet kaynağı, mustazafların ve halkın sığınağı ve ülkelerinin süsü olmalıdır.


Şehit ailelerine hitaben…

Ey Şehit evlatları ve şehit anne ve babaları ve şehitlerin geride bıraktıkları, ey ülkemizin meşaleleri, ey şehitlerin dindar ve vefalı eşleri, çocukları ve kardeşleri! Bu dünyada benim sesini en çok duyduğum ve ünsiyet kurduğum ve Kur’an sesi gibi beni sakinleştiren ve en büyük manevi destekçim olarak gördüğüm ses, şehit evlatlarının sesidir ve bazen günlük olarak onunla ünsiyet kurduğum şey, şehit anne ve babalarının sesidir ve kendi anne ve babamı onların vücudunda hissediyordum.

Azizlerim! Sizler bu milletin öncülerisiniz, kendi kıymetinizi bilin. Şehitlerinizi yanınızda hissedin, öyle ki kim size baksa, sizde aynı şehit babası ya da şehit evladı özelliklerini ve gücünü hissetsin.

Lütfen bana hakkınızı helal edin ve bağışlayın. Ben birçoklarınızın ve hatta şehit evlatlarınızın hakkını eda edemedim, tövbe ediyorum ve bağışlanma diliyorum.

Cenazemi şehit evlatlarının taşımasını isterim, belki onların gücünün ve pak ellerinin sayesinde Allah’u Tela beni bağışlar.



Alimlere ve Merciiyyete hiaben…

Kısa bir kaç cümle de 40 yıldır meydanlarda olan bir askerden değerli alimlere ve toplumun aydınlık sebebi olan ve karanlığı yok eden aziz merciiyyete söylemek isterim. Askeriniz bir gözetleme kulesinden, bu sistemin zarar görmesi halinde, din ve sizin havzalarda dirseklerinizi çürüttüğünüz ve zahmet çektiğiniz değerlerinin zarar göreceğini gördü.

Bu dönemler diğer dönemlerden farklıdır, bu kez egemen oldukları takdirde İslamiyet’ten geriye hiçbir şey kalmaz. Doğru yol, koşulsuz şartsız İnkılabı ve İslam Cumhuriyetini ve Rehberi desteklemektir.

Olaylarda, diğerleri, İslam’ın ümidi olan sizleri düşündürmemelidir. Hepiniz İmamı seviyordunuz ve onun yoluna inanıyordunuz. İmam Humeyni’nin yolu, (ra) Amerika ile mücadele ve İslam Cumhuriyetini ve müstekbirlerin zulmü altındaki Müslümanları Veliy-i Fakih’in bayrağı altında desteklemektir.

Ben bu nakıs aklımla, bazı akademisyenlerin, toplumda etkili olan bazı mercileri ve alimleri sözleriyle susturmaya çalıştıklarını gördüm. Gerçek açıktır, İslam Cumhuriyeti ve değerler ve Velayet-i Fakih, İmam Humeyni’nin (ra) mirasıdır ve ciddi bir şekilde desteklenmelidir. Ben Ayetullah Uzma Hamanei’yi çok mazlum ve yalnız olarak görüyorum. Onun sizin dayanışmanıza ve yardımınıza ihtiyacı var ve sizler, açıklamalarınızla ve görüşlerinizle ve desteklerinizle o hazretle birlikte toplumu yönlendirebilirsiniz. Eğer inkılap zarar görseydi hatta melun Şah döneminde bile belki, müstekbirlerin çabasıyla dönülmez derin bir inhiraf yaşanabilirdi.

Mübarek ellerinizi öpüyorum ve bu açıklamalardan dolayı özür diliyorum, bunları huzurlarınızda şahsen söylemek isterdim ama nasip olmadı.

Askeriniz …

Herkesten af diliyorum

Komşularımdan, arkadaşlarımdan ve çalışma arkadaşlarımdan af diliyorum. Sarallah ordusu askerlerinden ve düşmanın yolunu kapatan Kudüs Gücü kuvvetlerinden bağışlanma ve af diliyorum; özellikle kardeşçe bana yardım edenlerden af diliyorum.

Kardeşim gibi gördüğüm ve bana evlatları gibi sevgiyle ve kardeşçe yardım eden Hüseyin Pur Caferi’den söz etmeden olmaz. Onun ailesinden ve zahmet verdiğim asker ve mücahit arkadaşlarından özür diliyorum. Tabi bütün Kudüs Gücündeki kardeşlerim bana kardeşçe muhabbet gösterdiler ve yardım ettiler ve aziz dostum General Kani, sabır ve metanetle bana tahammül etti.

Bismillahirrahmanirrahim

Usul-ü dine şehadet ediyorum

Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur,  şehadet ederim ki, Muhammed O’nun resuldür ve şehadet ederim ki Ali bin Ebu Talip ve Onun evlatları olan on iki masum, imamlarımız ve Allah’ın hüccetleridir.

Şehadet ederim ki kıyamet haktır, Kur’an haktır, Cennet ve Cehennem haktır, sorgu sual haktır, mead, adalet, imamet ve nübüvvet haktır.

Allah’ım! Sana verdiğin nimetlerden dolayı şükrediyorum

Allah’ım! Beni asırdan asıra, zamandan zaman taşıdın ve benim öyle bir zamanda ortaya çıkmama izin verdin ki, Masumların zamanına yakın ve asrın en önemli velilerinden biri olan salih kul büyük Humeyni dönemini derk etmemi ve onun askeri olmamı sağladın. Eğer Muhammed Mustafa’nın sahabelerinden olma inayetine sahip olamasam da eğer Ali bin Ebu Talib’in ve masum ve mazlum evlatlarının döneminden mahrum olsam da, yine de beni onların izlediği ve kainatın ve dünyanın canı olan canlarını verdikleri yolda karar kıldın.

Allah’ım! Sana şükürler olsun ki, salih kul aziz Humeyni’den sonra büyük bir mazlum olan ve bugün, İslam’ın, Şia’nın, İran’ın ve İslam’ın siyasi dünyasının hekimi olan diğer bir salih kulun yani saygıdeğer Hamanei’nin (canım ona feda olsun) yolunda karar kıldın.

Allah’ım’ Sana şükürler olsun ki, beni en iyi kullarının yani mücahitlerin ve şehitlerin yanında karar kıldın ve onların cennet misali yanaklarını öpmeyi ve ilahi kokularını solumayı bana nasip ettin.

Allah’ım! Ey Aziz ve Kadir ve ey Rahman ve Rezzak, utanç ve şükürle alnımı huzuruna getiriyorum, sana şükürler olsun ki, beni Şii mektebinde Fatıma’yı Ether’in ve evlatlarının yolunda ve İslam’ın geçek kokusunun yolunda karar kıldın ve beni Ali bin Ebu Talip’in ve Fatım’yı Ether’in evlatları için göz yaşı dökmekle nasiplendirdin, bu, en yüksek ve değerli nimetlerinden ne büyük bir nimettir, bu, öyle bir nimettir ki onda nur ve maneviyat vardır, içinde huzur olan bir sabırsızlık, içinde nur ve maneviyat olan bir gamdır.

Allah’ım!Sana şükürler olsun ki, beni fakir ama dinine bağlı, Ehi Beyt’e aşık bir anne babayla nimetlendirdin ve beni pak yolda karar kıldın. Senden acizane onları cennette velilerinle mahşur etmeni ve ahirette onların huzurunu ve varlığını derk edenlerden olmayı nasip etmeni niyaz ediyorum.

Allah’ım! Senin affına ümidim var

Ey Aziz ve ey eşi benzeri olmayan Halik ve Hekim olan Allah! Elim ve yolculuk çantam boş, ben azıksız bir şekilde senin af ve keremine sığınarak sana geliyorum. Benim bir azığım yok, çünkü kerim olan birinin yanında fakirin azık getirmesine ne gerek var!

Senin ümidinle fazl ve kereminle doluyum, kendimle birlikte sana iki kapalı göz getirdim ve bütün kirliliklerin yanında onun serveti çok değerli bir zahiredir ve o, Fatıma’nın Hüseyinine dökülen göz yaşıdır, Ehli Beyt’e dökülen göz yaşıdır, mazlumu, yetimi, zalimin kuşatması altındaki mazlumu savunmak için dökülen göz yaşıdır.

Allah’ım! Ellerimde ne sunmak için ne de savunma gücüne sahip hiçbir şey yok ama ellerimde bir şey zahire ettim ve ona umut ediyorum ve o da bu ellerin her zaman sana yönelmesiydi. Onları sana doğru kaldırdığımda, onları yere, dizlerime koyduğumda, dinini savunmak için onlarla silah tuttuğumda, bunlar benim elimin serveti oldular ve ben bunları kabul etmiş olmanı umut ediyorum.

Allah’ım! Ayaklarım halsiz, takati yok. Cehennem köprüsünden geçecek cesareti yok. Normal bir köprüden geçerken bile ayaklarım titriyor, vay bana ve Sıratına ki, bir saç telinden bile daha ince ve kılıçtan ise daha keskin; ama titremeyeceğime ve kurtulacağıma dair bir umudum var. Ben bu ayaklarla senin haremine ayak bastım, evinin etrafında döndüm ve Hüseyin ve Abbas’ın türbelerinde yalın ayak dolandım ve bu ayakları büküp topladım ve dinini savunmak için onlarla koştum, düştüm kalktım, ağladım, ağlattım, güldüm, güldürdüm, bu düşme ve kalkmalara umut ediyorum ve bunların hürmetine onları bağışla.

Allah’ım! Başım, aklım, dudaklarım, kulaklarım, kalbim ve bütün uzuvlarımın hepsi, “Ya Erhamerrahimin” ismine umut ediyorlar, beni kabul et, pak olarak kabul et, Öyle kabul et ki seni görme liyakatine sahip olayım, seni görmekten başka bir şey istemiyorum, benim cennetim senin yanındır, Ya Allah!

Allah’ım! Arkadaşlarımın kervanından geride kaldım

Allah’ım ve ey Aziz!
Yıllardır kervanın gerisindeyim ve sürekli birilerini senin huzuruna yolcu ediyor ama kendim geride kalıyorum, ama sen biliyorsun onları asla unutmadım. Her zaman onları yad ediyorum, sadece zihnimde değil, kalbimde, gözümde, göz yaşlarımda ve ahımda yad ediyorum.

Azizim! Cismim zayıflıyor. Kırk yıl huzurunda durmuş birini kabul etmemen mümkün mü? Halikim, mahbubum, aşkım, her zaman tüm vücudumu aşkınla doldurmanı, hasretinle yakmanı ve öldürmeni istedim.

Azizim! Ben senin ümidinle kış, yaz şehirlerden şehirlere, çöllerden çöllere gidiyorum. Kerim, habip, senin keremine umut bağladım, sen biliyorsun, ben seni seviyorum. Senden başkasını istemediğimi biliyorsun. Beni kendine bağla.

Allah’ım! korku bütün bedenimi kapladı. Ben nefsimi yenecek güce sahip değilim, beni rezil etme. Beni, saygılarını vacip kıldığın kişilerin hürmetine, onların hürmetine bir zarar vermeden senin huzuruna gelen kafileye kat.

Mabudum, aşkım, maşukum, seni seviyorum. defalarca seni gördüm, seni hissettim, senden ayrı kalamam, yeter. Beni kabul et, ama sana layık bir şekilde.

Mücahit erkek ve kız kardeşlerime  hitaben

Dünyadaki sevgili mücahit kardeşlerim, ey başlarını Allah’a adayanlar ve canlarını avuçlarının içine alıp aşk pazarında satmaya hazır olanlar, inayet edin, İran İslam Cumhuriyeti, İslam’ın ve Şia’nın merkezidir.

Bugün Hüseyin bin Ali’nin üssü İran’dır. Bilin ki İran İslam Cumhuriyeti türbedir ve türbe kalırsa, diğer türbeler de kalacaktır. Eğer düşman bu türbeleri ortadan kaldırırsa, hiçbir türbe kalmayacaktır, ne İbrahim türbesi ne de Muhammedi türbe (s.a.v).

Kardeşlerim! İslam Dünyasının her zaman bir rehbere ihtiyacı vardır. Rehber, şer-i ve fıkhi olarak masuma bağlıdır. Dünyayı sarsan, İslam’ı yaşatan, Velyet-i Fakih’i bu ümmetin tek kurtuluş reçetesi olarak karar kılan en büyük alimin büyük Humeyni olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Bu yüzden dini olarak ona inanan siz Şiiler ve ona akli olarak inanan siz Sünniler, İslam’ı kurtarmak için her türlü ihtilafı bir kenara bırakmalısınız. Çadır, Peygamber’in çadırıdır. Dünyanın İslam Cumhuriyeti ile düşmanlığının asıl sebebi, bu çadırı yakmak ve yok etmek içindir. Vallahi, Vallahi, Vallahi, eğer bu çadır zarar görürse, Beyt’ullah, Medine’de Resulullah’n Mescidi, Necef, Kerbela, Kazımeyn, Samerra ve Meşhed de kalmayacak, Kur’an zarar görecektir.


Kız ve erkek kardeşlerim, annem ve babam ve kıymetlilerim!

İran İslam Cumhuriyeti bugün en görkemli dönemini yaşıyor. Düşmanın size nasıl baktığının, peygamberinize nasıl nasıl baktığının, düşmanın Allah’ın peygamberine ve evlatlarına nasıl davrandığının, ona nasıl iftiralar attığının, onun pak evlatlarına nasıl davrandığının önemli olmadığını bilin. Düşmanın hakaretleri, baskıları sizi tefrikaya düşürmesin.

Bilin ve biliyorsunuz ki, Humeyni’nin en önemli hüneri, İran’a önce İslam’ı getirmesi ve sonra İran’ı İslam’ın hizmetine sunmasıydı. Eğer İslam olmasaydı, bu halka İslam ruhu hakim olmasaydı, Saddam bir kurt gibi, Amerika kuduz bir köpek gibi bu ülkeye saldırırdı. Ama İmam’ın hüneri, önce İslam’ı getirmesi, Aşura ve Muharrem, Sefer ve Fatımiyye günlerini bu halka getirmesiydi. İnkılapta inkılap yaratanlar, bu nedenle her dönemde sizin için, İslam için İran halkı ve toprakları için binlerce can feda etmiş, en büyük maddi güçleri aşağılamıştır. 
Azizlerim, usul ve ilkelerde ihtilafa düşmeyin.

Şehitler hepimizin izzet ve haysiyetidir. Sadece bugün için değil, onlar her zaman Allah’ın engin denizine bağlanmıştır. Onları gözünüzde, kalbinizde ve dilinizde yüceltin. Aynı oldukları gibi. Çocuklarınızı onların isimleriyle ve resimleriyle tanıştırın. Hepinizin yetimleri olan şehit evlatlarına, edep ve saygıyla bakın. Onların eşlerine, anne ve babalarına saygı gösterin, çocuklarınızla ilgilendiğiniz gibi, onlarla da baba, anne, eş ve çocukların yokluğunda ilgilenin.
Bugün Veliy-i Fakih’in komutanı olduğu, sizi, mezhebinizi, İslam’ı ve ülkeyi koruyan Silahlı Kuvvetlerinize saygı gösterin. Silahlı kuvvetler, kendi evlerini korudukları gibi halkı, namusu ve toprakları korumalı edep ve saygı göstermelidir ve  İmam Ali’nin buyurduğu gibi halkın izzet kaynağı, mustazafların ve halkın sığınağı ve ülkelerinin süsü olmalıdır.


Şehit ailelerine hitaben…

Ey Şehit evlatları ve şehit anne ve babaları ve şehitlerin geride bıraktıkları, ey ülkemizin meşaleleri, ey şehitlerin dindar ve vefalı eşleri, çocukları ve kardeşleri! Bu dünyada benim sesini en çok duyduğum ve ünsiyet kurduğum ve Kur’an sesi gibi beni sakinleştiren ve en büyük manevi destekçim olarak gördüğüm ses, şehit evlatlarının sesidir ve bazen günlük olarak onunla ünsiyet kurduğum şey, şehit anne ve babalarının sesidir ve kendi anne ve babamı onların vücudunda hissediyordum.

Azizlerim! Sizler bu milletin öncülerisiniz, kendi kıymetinizi bilin. Şehitlerinizi yanınızda hissedin, öyle ki kim size baksa, sizde aynı şehit babası ya da şehit evladı özelliklerini ve gücünü hissetsin.

Lütfen bana hakkınızı helal edin ve bağışlayın. Ben birçoklarınızın ve hatta şehit evlatlarınızın hakkını eda edemedim, tövbe ediyorum ve bağışlanma diliyorum.

Cenazemi şehit evlatlarının taşımasını isterim, belki onların gücünün ve pak ellerinin sayesinde Allah’u Tela beni bağışlar.



Alimlere ve Merciiyyete hiaben…

Kısa bir kaç cümle de 40 yıldır meydanlarda olan bir askerden değerli alimlere ve toplumun aydınlık sebebi olan ve karanlığı yok eden aziz merciiyyete söylemek isterim. Askeriniz bir gözetleme kulesinden, bu sistemin zarar görmesi halinde, din ve sizin havzalarda dirseklerinizi çürüttüğünüz ve zahmet çektiğiniz değerlerinin zarar göreceğini gördü.

Bu dönemler diğer dönemlerden farklıdır, bu kez egemen oldukları takdirde İslamiyet’ten geriye hiçbir şey kalmaz. Doğru yol, koşulsuz şartsız İnkılabı ve İslam Cumhuriyetini ve Rehberi desteklemektir.

Olaylarda, diğerleri, İslam’ın ümidi olan sizleri düşündürmemelidir. Hepiniz İmamı seviyordunuz ve onun yoluna inanıyordunuz. İmam Humeyni’nin yolu, (ra) Amerika ile mücadele ve İslam Cumhuriyetini ve müstekbirlerin zulmü altındaki Müslümanları Veliy-i Fakih’in bayrağı altında desteklemektir.

Ben bu nakıs aklımla, bazı akademisyenlerin, toplumda etkili olan bazı mercileri ve alimleri sözleriyle susturmaya çalıştıklarını gördüm. Gerçek açıktır, İslam Cumhuriyeti ve değerler ve Velayet-i Fakih, İmam Humeyni’nin (ra) mirasıdır ve ciddi bir şekilde desteklenmelidir. Ben Ayetullah Uzma Hamanei’yi çok mazlum ve yalnız olarak görüyorum. Onun sizin dayanışmanıza ve yardımınıza ihtiyacı var ve sizler, açıklamalarınızla ve görüşlerinizle ve desteklerinizle o hazretle birlikte toplumu yönlendirebilirsiniz. Eğer inkılap zarar görseydi hatta melun Şah döneminde bile belki, müstekbirlerin çabasıyla dönülmez derin bir inhiraf yaşanabilirdi.

Mübarek ellerinizi öpüyorum ve bu açıklamalardan dolayı özür diliyorum, bunları huzurlarınızda şahsen söylemek isterdim ama nasip olmadı.

Askeriniz …

Herkesten af diliyorum

Komşularımdan, arkadaşlarımdan ve çalışma arkadaşlarımdan af diliyorum. Sarallah ordusu askerlerinden ve düşmanın yolunu kapatan Kudüs Gücü kuvvetlerinden bağışlanma ve af diliyorum; özellikle kardeşçe bana yardım edenlerden af diliyorum.

Kardeşim gibi gördüğüm ve bana evlatları gibi sevgiyle ve kardeşçe yardım eden Hüseyin Pur Caferi’den söz etmeden olmaz. Onun ailesinden ve zahmet verdiğim asker ve mücahit arkadaşlarından özür diliyorum. Tabi bütün Kudüs Gücündeki kardeşlerim bana kardeşçe muhabbet gösterdiler ve yardım ettiler ve aziz dostum General Kani, sabır ve metanetle bana tahammül etti.